Muhabbet, sevgi demektir. İnananlar Allah'ı sevdiği gibi Allah da kullarını sever. Hatta kulun Allah'ı sevmesi, Allah'ın kullarını sevmesinin bir sonucudur. Allah kulunu severse kulu da O'nu sever. Yani ilk adım Allah'tandır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "Allah onlar sever, onlar da Allah'ı severler." ( Maide, 5/54 ) buyurulmaktadır. Allah'ın 99 isminden çoğu Allah'ın kullarına olan sevgisinin bir ifadesidir.
İslam, sevgi dinidir. İslam medeniyeti de bir sevgi medeniyetidir. İslam'ın ilk yıllarında atılan bu medeniyetin tohumları çok kısa sürede yeşerip dal budak salmıştır. Bu noktada, muhabbet kelimesinin toprağa ekilen tohum manasına gelen "hibbe" kökünden gelmiş olabileceğine dair bir rivayeti hatırlatmak yerinde olacaktır.
Sufiler biri hakiki, biri mecazi olmak üzere iki çeşit sevgi ve aşktan bahsetmişlerdir. Hakiki sevgi ve aşkın konusu Allah'tır. Mecazi sevginin konusu ise insandır. Bir insanın karşı cinsten bir insana duyduğu sevgiye mecazi veya beşeri aşk denilir. Asıl önemli olan Allah'a karşı duyulan sevgidir. Ancak sufiler zaman zaman beşeri sevgiye de ilgi duymuş ve temiz duygulara dayanan beşeri sevgiyi ilahi sevgiye götüren bir vasıta olarak görmüştür.İnsanlar birbirini sevince aralarındaki problemleri aşmaları kolaylaşır. Her türlü kişisel çıkar düşüncesinden uzak bir sevgi, bütün ahlaki erdemlerin, toplumsal birlik ve beraberliğin, huzur ve saadretin de teminatı olacaktır. <!--7e1b3bb6535324dbe8920a8e2a4d33ff-->
Seven sevdiğini kıracak, incitecek söz ve davranışlardan kaçındığı gibi sevdiğinden gelen her cefaya da katlanır. Sevdiklerini incitmemeye ve onlardan incinmemeye çalışır. İncitmemek kolaydır. Çünkü insanın iradesinde olan bir şeydir. Fakat incinmemek ise zordur. İnsanın karşısına nerede, ne zaman ve nasıl çıkacağı belli olmaz. İşin boyutuna işaret eden Yunus Emre şöyle der:"Döğene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder