23 Ekim 2008 Perşembe

Bir Nefes Ney...

Bir Nefes Ney


Karl Marks o her şeye tepeden bakan üslubuyla `anlattığım senin hikayendir` der. Bilen bir `bendir ` çünkü o. Bilinen `sen`e istihza ile yaklaşmakta sakınca görmez. Mevlana ise benlik, senlik davasını aşmıştır. Bu yüzden `bişnev` deyip anlatmaya başlar. Onun davası `ben`inini ispatlamak ve muhatabını kendi egosunun istediği bir projeye göre yeniden biçimlendirmek değildir. Mevlana `nın meramını belki de en iyi `ney ` anlattığı içindir ki Mesnevi `sinin ilk 18 beyitinde `neyin` şikayetini nakletmeyi uygun görmüş; kendi kitabının giriş kapısını `ney ` ile taçlandırmıştır. Mevlana `dan sonra Mesnevi `yi anlamak ve anlatmak için şerh etmek isteyenler bu yüzden `ney `in neyin nesi olduğu üstünde düşünmüşlerdir. Mesela Ankaravi Rusuhi Dede `ye göre `ney ` kelimesi ebced hesabına göre 60`a denk düşer. Bu sayıda `sin ` harfine tekabül eder ki `sin ` harfi Peygamberimiz efendimizin remzidir. Dolayısıyla Ankaravi`ye göre Mevlana `Bişnev`i `Peygamberimizi dinle` anlamına gelmektedir. İçi boş olan, dolayısıyla da dünyadan (masiva) arınmış olan `ney ` maveradan haber verirken insan-ı kamilin de timsali olur kulaklarımızda. Peki ney maveradan ne haber verir? Asaf Halet Çelebi : `Neyin taksimi İsrafil `in surunu temsil etmektedir. Naatı ve ney taksiminin sonuna doğru hafifleyen ney sesine başka bir ney ya da neyler dem tutarlar. Dervişler birden ellerini zemine vurup ayağa kalkarlar. Bu hareket de sur`u duyan canların kıyamet günü dirilmelerini temsil etmektedir.`


Neymiş ney bilmek için bize neyin nesi olduğunu gösteren Mevlana `nın Mesnevi `sinin giriş kısmında yer alan 18 beytine göz atmamız gerekiyor. `Dinle neyden, zira o bir şeyler anlatmada.` Mevlana `nın çağrısına uyup dinlemeye başlayınca öğreniriz. `Ayrılıklardan şikayet etmededir.` Neyin derdi bizim derdimizdir. Çünkü biz insanlar ne bu dünyada yaratılmışızdır ne de bu dünyaya kazık çakmak için. Bu dünya fanidir ve biz de yaratılış itibariyle bilsek de bilmesek de baki olana özlem duymaktayızdır. `Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri / İniltim kadın erkek herkesi ağlattı`. Neyin derdi kopartılmış olmanın; bir asıl vatanının olduğunun farkında olmaktan kaynaklanır. İnsanların ise ancak bazıları bunu bilir. Çoğunluğun zannı ise bu dünya asıl vatandır. Tıpkı Platon `un mağara metaforunda zincirli esirlerin gördükleri gölgeleri asıl sanmaları gibi, insanların büyük bir kısmı dünyayı gerçek sanma yanılgısına kapılırlar. Ney ise feryad ederek insanlara hakikati bildirmeye, duyurmaya çalışır. Neyi ney yapan hakikat aşkıyla, hakikat özlemidir uzun lafın özü. Neyin özlemi kamışının kopartıldığı an başlar. Arkeologlar ise bunun beş bin yıllık kısmını belgeleyebilmişlerdir. Sümerlilerin milattan önce 2800-3000 yıllarında imal ettikleri `na` veya `nay` adını verdikleri müzik aleti (ki bu isim Farsçaya ney olarak geçmiştir) bugün ABD `de Philepeldia Üniversitesi Müzesinde sergilenmektedir. Neyin derdi ve feryadı bu kadar kadimdir işte. Tasavvuf musikimizin bu başsazı olan ve insan-ı kamil`in sembolü olan ney, sarı renkli, sert ve sık lifli kamıştan yapılır. Başka bölgelerde de ney için uygun saz bulunsa da Asi ve Nil Nehri kıyılarında yetişen sazlar ney için en makbul olanlarıdır. Ney yapılacak kamışın dokuz boğum olması şarttır. Kim bilir belki de sözle lafı karıştırmamak için boğazın dokuz boğumlu olması gerektiği önerilmesi gibi her ciğeri olanın `nefes`i neye yetişmesin diye dokuz boğumlu yapılır ney ve neyden ses çıkarabilmek bile özel bir terbiyeden geçmeyi gerektirir. Çünkü kaal ehlinin değil hal ehlinin işidir neyzen olmak. Neyin nidasına, özlemine `nefes` yetiştirebilmek kolay değildir. Zaten eskiler `ney üflenmez, üfletirler` diye boşuna söylememişler. Ney bütün kültürümüzün anahtar mecazlarından biri gibi karşımıza çıkar. O kadar çok hayatımızda yer etmiştir ki geçen asırlar boyunca `ney ` feryadı dışında bir nesne olarak da fazlasıyla atıfta bulunulan bir eşyası olarak yer almıştır. Neyin mecazlar denizimiz içindeki yerini tespit etmeye çalışmak bu yüzden heyecan vericidir. Çünkü ney, şekil itibariyle tekliği ifade eder. Birliğin yani vahdaniyyetin semboludur ney . Bir yandan da ney `elif ` harfine ve 1 (bir) rakamına benzer. Böylece ney hem rakamların hem de harflerin birincisi olarak karşımıza çıktığı içindir ki diğer sazlar içinde de birinci olur. Bu birinciliğin asıl sebebi ise ona `hu ` diye üflenmesinden kaynaklanır. Ney üzerinde altı adet delik vardır. İnsanın nefis mertebele teşbih olunur. Yedinci delik nefis-i emmaredir ki o da arkadadır. İnsanın yeryüzündeki seyrini bu neyle anlatmak mümkündür ve neyzen bu hikayenin doruk noktasında karşımıza çıkar. Neyzen Platon `un mağarasındaki zincirlerden kurtulmuş, dolayısıyla gölgenin gölge yani geçici olduğunu bilen ve hakikatin kendisiyle yani gölgenin, gölgeye yol açan kuklanın ötesinde bütün bunları ziyasıyla gerçek yapan güneşin farkında olan kişidir. Ney olması için olgunlaşmış yani sararmış ney olmayı hak edecek bir ömür sürmüş sazın sonbaharda kesilmesi gerekir. Eğer `ney ` olabilecek kadar olgunlaşmadan saz kesilirse kısa zamanda buruşur ve pörsür. Ayrıca ney olacak sazın düzgün olması gerekir. Bir saz ney olması için dışarıdan müdahale ile düzleştirilirse o saz eninde sonunda eski eğriliğine döner. Sözün özü bataklıktaki sazın neye dönüşme sürecindeki her aşama aslında insanın ham iken pişmesi sürecindeki bir aşamaya denk düşer. Uygun sazın kesilmesinden sonra sıra kurutma işlemindedir. İklim koşullarına göre güneş altında iki üç ay kurutulan sazlar daha sonra üstü kapalı ama iki yerden rüzgar alan bir mekanda altı dokuz ay arası bir süre içinde kurutulur. Özel bir ihtimamla delinen ney daha sonra yağda bekletilip süzüldükten sonra üflenmeye hazır hale gelir. Nasıl bir neyzenin yetişmesi zor ise, bir sazın ney olması da güçtür.


Mevleviliğin temel sazlarından biridir ney. Dolayısıyla da kültürümüzün. Şiirimizin böylesi çağrışımlarla yüklü bir imgeye bigane kalması beklenemez tabii. Özellikli neyin ve neyzenin seyri sülukla kurulan ilişkisi düşünülürse şiirin ve şairin sessiz kalamayacağı bir konudur ney . Şiir deyince akla ilk önce Fuzuli gelir. `ney -ı bezm-i gamem ey mah ne bulsan yele ver oda yanmış kuru cisminde hevadan gayrı`. Asaf Halet Çelebi , `yılanlar ney havası dinler` diyerek kültürümüzde nefse işaret eden `yılan`ı ve nefs mücadelesini anlatır. Hilmi Yavuz ise `güz bir ney `dir, bir gül üfler` der Ney adlı şiirinde. Edebiyatımızda `ney ` medeniyetimizin çok kullanılan sembollerinden biridir. Peyami Safa Fatih -Harbiye , Tanpınar Huzur adlı romanlarında Oflazoğlu ise III Selim : Kılıç ve Ney adlı oyununda ney bir imge olarak yer alır. Fatih -Harbiye `de ney Fatihtir. Nezahat `in babası Faiz Bey ney üfler. (Bu romanda Harbiye `yi temsil eden Macit ise keman çalmaktadır. Nezihe Harbiye `den Macit (keman) ve Fatih `ten Şinasi (ud) arasında gidip gelirken yaşadıkları hepimizin kimlik sorununun arka planına ilişkin enteresan ipuçları taşır. Ney üfeleyen Faiz Efendi romanda oyunu `ud`dan yana kullanır. Huzur`daki insan-ı kamil Emin Dede bir neyzendir. Hilmi Yavuz `a göre `ney ile neyzen ` bu romanda aynileşirler. Oflazoğlu`nun tiyatro oyununda ise ney medeniyetimizin bir sembolüdür. İşte ney ummanından bir damla getirmeye çalıştım bu yazı ile size. Kalburla taşınmış bir damla su. Bir damla ummana işaret eder diyerek kendimi teselli ediyorum. `Ney `in biz olduğu, bizim `ney ` olduğumuzun anlaşılmasının giderek güçleştiği yaşadığımız günlerde `baki kubbede bir hoş sada bırakmak` için umarım `ney `e yetecek kadar terbiyeli bir nefesimiz ve nefsimiz olması kısmetimize yazılır ...


Suavi Kemal


2005-10-26 Milli Gazete

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder